1958'de İstanbul'da doğdu. İstanbul'da yaşıyor ve çalışıyor.
70’li yıllardan bugüne Türkiye kavramsal sanatına önemli katkılar sunan ve zamanın ötesinde üretimler gerçekleştiren Alparslan Baloğlu’nun, 45 yıllık kariyerinin farklı dönemlerinden eserleri kapsayan retrospektif sergisi, Troya Müzesi’nde izleyicilerle buluşuyor. Küratör Azra Tüzünoğlu, sanatçının yaşamı ve pratiği üzerine yürüttüğü detaylı bir araştırma sonucunda bugüne dek az görülmüş veya hiç görülmemiş çalışmalarını yan yana getirdi. Sanatçının kendi pratiği kadar, 70’li ve 80’li yıllardan döneminin kilometre taşları olarak kabul edilen sanatçı oluşumları ve sanatçıların kontrolündeki yaratıcı projeleri de görünür kılmayı hedefleyen sergi, Türkiye sanat tarihi belleğine bir katkı sunmayı arzuluyor.
Sanatçı`nın hem kendi arşivi hem Serhat Kiraz, Ahmet Öktem gibi yakın arkadaşları ve SALT Araştırma gibi kurumsal dijital arşivler hem de yüksek lisans ve doktora tezleri üzerinden Tüzünoğlu’nun yaptığı araştırma sonucu ortaya çıkarılan eserlerin ve belgelerin derlendiği Alparslan Baloğlu Retrospektifi hem sanatçının kariyerinde hem de Türkiye sanat tarihi içinde bir ilk olma özelliği taşıyor.
Küratör: Azra Tüzünoğlu
Troya şehrinin düşüşü bir efsanenin doğuşunu müjdeliyordu.
Hiçbir antik Yunan miti Troya Savaşı kadar etkili olmadı. Bu 10 yıl süren zorlu savaşın sonunda Yunanlar kazandı ve şehri yok ettiler. Savaş kazanılmış olsa da herkes acı çekiyordu. Ne Troyalılar ne de Yunanlıların üstün geldiği belki ikisinin de eşit derecede haklı ve kahraman olduğu bir tarih, kör bir hikâye anlatıcısının ağzından günümüze taşındı. Sayısız sanatçı bu hikâyeyi eserlerinin konusu yaptı; heykeller, resimler, vazolar üretildi ve hatta operalar yazıldı. Troya savaşının antik dönemden sonra devam eden uzun bir hikayesi oldu ve bu sergi, Alparslan Baloğlu’nun bugünden Troya’ya taze bir bakışını yansıtıyor.
Troya sadece hayal gücümüzle yarattığımız bir yer değil; gerçek bir şehir. 19. yüzyıl itibaren kazılmaya başlanan ve bugüne dek kazıların devam ettiği gerçek bir yer. Öte tarafta aşk için mi denizlere hâkim olmak için mi yapıldığı bilinmeyen bir savaş var. Mit ve gerçeklik arasında Baloğlu; Troya’yı bugünden soruları ve olasılıklarıyla yeniden yorumluyor.
Homeros’un İlyada ve Odessa’sından başlayarak Troya efsanesi günümüze dek kulaktan kulağa ağızdan ağıza dolaştı. Bu hikâye (destan) veya gerçek, insan karakteri ve deneyiminin de arketiplerini oluşturdu. Peki biz mitolojik Troya’nın ötesinde bir tarihe ne kadar hakimiz? Baloğlu’nun amacı tarihi belgelemek değil elbette. 21. yüzyıl Türkiye’si sınırları içinde var olan bu anlatı-kentin mirasına sahip çıkmak; sorularla ufkumuzu ve bakışımızı yenilemek istiyor. Troya’nın atları, çevresindeki uçsuz bucaksız denizler kadar, kuşatma altında bir kentin ne yiyip içtiği, ölülerini nasıl gömdüğü, ticaretini nasıl yürüttüğü merak ettiklerinden yalnızca birkaçı. Troya Savaşı’nın ortasında bir pandeminin bugünkü gibi hüküm sürdüğü ve insanların hastalıktan kırıldığı biliniyor. Bugün biyoloji/tıp/teknoloji oldukça ilerlemiş durumda olmasına karşın dünyanın durduğu günlere tanıklık ettik. Baloğlu’nun sergisine pandemi de sızıyor ve bu duraksamalar arasındaki ortaklıklar araştırılıyor.
‘Troya Atı’ siyaset terminolojisinde oldukça yaygın kullanılan bir kavram ve bir düşmanı veya rakibi zayıflatmayı veya gizlice devirmeyi amaçlayan bir kişi veya şey olarak tanımlanıyor. Troya Müzesi’ndeki arkeolojik kalıntıların/eserlerin yanında, Troya atlarının nal izleri üzerinde insanlığın yarattığı en derinlikli hikâyenin ve kim bilir belki de gerçekliğin ve bilinçaltımızın sırları fısıldanıyor. 4 denizden taşınan sular, Helen’in güzelliğini yansıtan bir ayna gibi parlıyor. Zeus’un yüzlerce yıllık öfkeli kahkahasına, Tesla yıldırımlarının gürültülü selamı karışıyor.
Küratör: Azra Tüzünoğlu