1948’de Saraybosna’da doğdu. Paris’te yaşıyor ve çalışıyor.
Kavramsal sanat alanında ufuk açıcı bir sanatçı olan Braco Dimitrijević uluslararası üne 1970lerde, tanınmayan insanların dev foto- portrelerini Avrupa ve Amerika şehirlerindeki bina cephelerinde ve ilan panolarında sergilediği “Yoldan Geçenler” sergisiyle ulaştı. Önemli şahsiyetlerin yüceltilmesinin başka yollarını taklit ettiği diğer işleri yoldan geçenlerin anıt heykellerini yapmak ya da adsız vatandaşlar anısına levhalar çakmaktı. Dimitrijević’in sanatsal bakışı ve söylemi daha sonra gelen pek çok eğilimi öncelemiştir. “Yoldan Geçenler” daha sonra alternatif iletilerini yaymak için kentin göstergelerini kullanan pek çok yeni kavramsalcı (Neo- Conceptualist) arasında yayılacak olan bir uygulamanın müjdecisi olmuştur. Dimitrijević, 1976’da yayımlanan kuramsal kitabı “Tractatus Post Historicus”da tarih sonrasını (Post-History) farklı değerlerin ve çoğul bireysel gerçekliklerin birlikte varoluşu olarak tanımlar.
Yine 1976’da, benzeri görülmemiş bir işe kalkışan Braco Dimitrijević Berlin’deki Nationalgalerie’de Kandinsky, Mondrian, Picasso, Monet ve Manet’in orijinal resimlerini kendi yerleştirmesine kattı. “Triptychos Post Historicus” üst başlığını verdiği yerleştirmesinde modern ustaların resimleriyle birlikte gündelik nesneler, meyve ve sebzeleri sergiledi. Bir müzenin hazine odasına bu ilk dalışının ardından son kırk yılda aralarında Londra Tate Galerisi, New York Guggenheim Müzesi, Paris Georges Pompidou Merkezi Ulusal Çağdaş Sanat Müzesi, Köln Ludwig Müzesi, Viyana Modern Sanat Müzesi, Eindhoven Van Abbe Müzesi, Louvre ve Orsay Müzesinin da bulunduğu prestijli müzelerin kolleksiyonlarından başyapıtlarla 500’ün üzerinde Triptychos Post Historicus yerleştirmesi ve fotoğraf işi üretti. Sanatçı, “Triptychos Post Historicus”la, Leonardo’nun “Meryem, Azize Ann ve İsa”, Malevich’in “Kırmızı Kare”, Rubens’in “Europe’nin İğfali”, David’in “Marat’nın Ölümü” ya da Turner’ın “Aziz Benedict’ten Fusina’ya Bakış” gibi başyapıtları yeni görsel ve kavramsal yapılarla yaratıcı şekilde birleştirerek hem insanlık tarihini hem de sanat tarihini baştan ele alıyor. Müzeye organik malzemeyi sokarak, bir yanda kutsal olan, yani yüksek sanat ve müze kurumuyla, diğer yanda doğanın basit meyveleri ve günlük hayatın nesneleriyle temsil edilen seküler olanı yanyana getiriyor.
Sanatçı başyapıtların fetiş konumunu sorgulamakla kalmıyor, sanat ve kültürü doğanın üstüne yerleştiren kabul görmüş değerler hiyerarşisini de sarsıyor. Aynı düzleme yerleştirildiklerinde aralarında karmaşık bir sembolik etkileşim gelişiyor. “Dünyamız ne başyapıtlardan ne de yalnızca bisiklet ve elmalardan oluşuyor; tüm bunlar bir arada” diyor sanatçı. Dimitrijević’in müze koleksiyonlarına müdahalesi ve sanat tarihine uygulanan evrimselci paradigmaya yönelttiği eleştiri post-modernizmin ve “ödünç alma” (approppriation) eğilimlerinin ilerisindeydi.
“Tarih Sonrası Zamanın Bir Saniyesi – Ardımdaki Yüzyıl” başlıklı video işinde sanatçı ilk temalarından dev boyutlu portrelerin otorite simgesi olarak kullanılmasına geri dönüyor. 20. yüzyılın öne çıkan politikacılarının, liderlerinin ve devlet başkanlarının portreleri sanat ve müziğe batırılıyor; bu kadın ve erkeklerin geçici, dünyevi güçleri sanatın dingin ama sonsuz gücüyle dengeleniyor. Dimitrijević bu yapıtında, külliyatının geri kalanında da olduğu gibi konformizme ve Tarih’in otoritesine karşı bireysel yaratıcılığı, yeteneği ve bağımsız düşünceyi savunuyor.