Kuzey Ege coğrafyasının Troya merkezli çok önemli bir bitkisi, bir ağacı olan, Troya meşesinden bahsedeceğiz. Troya meşesi, Anadolu’nun veya Balkanların diğer meşelerinden farklı bir özellik taşır. Bu özelliği de Troya meşesinin ürünü olan palamudun taç dediğimiz dış kabuğunda bulunan tanin denilen maddenin tekstil ve deri boya sektöründe kullanımıdır. Kimyasal boya sektörü gelişmeden önce ve 1750 yılından itibaren tüm Avrupa tekstil ve deri sektörünün boya ana ham maddesi Troya Meşesi çekirdeğinin dış kabuğudur.
Bu coğrafyanın önemli bir bitkisi, ağacı olan Troya meşesinin, uluslararası ticaretinin tüm bölge coğrafyasını etkilediği ve temel ekonomik gelir kaynağı olduğu bir dönem yaşanmıştır. Bu ticari etkinlik kendine özgü fiziki mekanları da beraberinde getirmiştir. Palamut deposu olarak birçok kıyı kenti ve iskelesinde yer alan özgün mimari yapılar, bu dönemin sembol yapılarıdır. Bu taş yapıların tipik özellikleri yüksek çatıları, üçgen alınlık ve dairesel pencereye sahip olmasıdır.
Bu tür yapılar; Ayvalık, Burhaniye, Ören, Edremit, Altınoluk, Asos sahili, Gülpınar, Tuzla, Kösedere, Geyikli Odun İskelesi, vb. sahil yerleşim ve iskelelerinde hala görülmektedir. Çanakkale’de ise bu depolar Sarıçay’ın hemen kuzeyinde yer almaktadır.
Üçgen alınlıklı, yüksek ve geniş, büyük kütleli taş depoların yer aldığı mekanlar, kendine özgü bir mimari tarz ve sitil yarattığını, coğrafya ile bütünleşik bir kültürel değer oluşturduğunu tespit edebiliriz.
Meşe palamudu ve benzer yerel ürünlerin depolandığı, birikmesi sonrası deniz yoluyla Avrupa’nın çeşitli kentlerine gemilerle nakledilip, bir çok sektörde ham madde olarak kullanımını sağlanır. Meşe palamudu, yerel ulusal ve uluslararası bağlamıyla; ticaretin, yaşam biçiminin, fiziki mekanın ve bir çok kültürel değerin değişmesini en önemli aracı halini oluşturur. Bu kültürel izler günümüzde hala varlığını sürdürmektedir. İçinde bulunduğumuz Eski palamut deposu bu izleri taşımakla kalmaz, geleceğe aktarmanın sanat, kültür ve de yaşam değerleriyle oluşturur.