Çanakkale boğazının en dar noktasındayız. Burası Çimenlik ve Kilitbahir kalelerinin birleştiği alan olup, boğazın yaklaşık 1450 metre ile en dar yeridir.
Kent için bu bölge, bir taraftan çay bahçeleri, dinlenme ve eğlenme rekreasyon mekanları ile doğal bir çevre, diğer taraftan ise tüm yaşanmışlıklarıyla kültürel bağlamı olan bir noktadır. Çanakkale boğazına hakim olması, kara ve deniz ekosistemiyle iç içe bir yaşamı sunması, kent için vazgeçilmezliği getiriyor.
Çanakkale boğazı 62-63km uzunluğunda kuzey-güney aksı boyunca kıvrılarak giden bir su yoludur. Bu su yolunun altından ve üstünden farklı yönlere akan iki yönlü su akıntısı bulunmaktadır. Az tuzlu sular Karadeniz’den Akdeniz’e doğru, çok tuzlu sular ise Akdeniz’den Karadeniz’e doğru akmaktadır. Tüm bu akıntılar Ege ve Marmara denizlerini geçerek gerçekleşir. Bu geçişler 2 noktada daralarak boğazlarla birbirine bağlanır; Güneyde Çanakkale Boğazı, Kuzeyde ise İstanbul boğazı. Daralan noktalarda geçişin önemli bir etkeni akıntıyken, bir başka doğal etkeni ise rüzgardır. Özellikle Çanakkale rüzgarları boğaz geçişlerinde en önemli unsurların başında gelir. Yılın çok büyük bir bölümü rüzgarlı geçen Çanakkale, Boreas’la yani Yunan Mitolojisinde Trakya’da oturan küzey rüzgarı tanrısıyla (yani poyrazla) özdeşleştirilmektedir.
Çanakkale Boğazının diğer geçişi ise karasal olanıdır, yani Trakya’dan Anadolu’ya veya Avrupa’dan Asya’ya karşılıklı geçişlerin yer aldığı en yakın karasal noktaların başında Çanakkale Boğazı gelmektedir.
Gerek deniz geçişleri, gerekse karasal geçişler, Çanakkale’nin jeopolitik olarak çok önemli bir nokta haline getirmektedir. Tarihin bütün evrelerinde bir taraftan ticarete bağlı ekonomik birikimler uygarlık yaratan kentlerin bu bölgede yoğunlaşmasını sağlar, diğer taraftan ise bütün alanı yok eden, sefalete sürükleyen büyük paylaşım savaşlarının sebebi olur. Bu coğrafyanın yaşanmışlıkları ve jeopolitik özellikleri tarihsel süreçte olduğu gibi gelecekte de önemini koruyacaktır.