1970'te Gölcük, İzmit’te doğdu. İstanbul'da yaşıyor ve çalışıyor.
Murat Akagündüz’ün tuval üstüne yağlıboya, tekrenkli diyebileceğimiz grimsi mavi tonlarıyla yapılmış resmi olası bir lombozdan ikisi önde belli belirsiz, birisi arkada duran üç insanı ve denize dalmak için gerekli aletleri gösteriyor. Lomboz, bir geminin gözetleme penceresidir; dolayısıyla resimde bu lombozdan bu kişilere bakan birisinin varlığı söz konusudur; yani dördüncü kişi. Aynı zamanda bu resme bakan bizler de lombozdan gözetleyen kişiyle aynı durumdayız. Neyi gözetliyoruz? Olağan bir denize dalma işini mi? Olağan dalma işiyse, bu resmi düz gerçekçi, temsili bir resim olarak değerlendirebiliriz. Ne ki, burada düz gerçekçilikten gerçeğin ötesindeki bir anlama doğru yönlendiren özellikler var. Tekrenklilik ve ışık-gölge arasındaki sisli geçişler gibi teknik işlemlerden öte, resimdeki figürlerin gözetleyene bakışları ve bu bakışın içerdiği uzaklaşma ve yabancılaşma bu resme tekinsiz bir anlam yüklüyor. Bu üç kişinin bilinmeyen akıbetini gözlemlemekteyiz; günümüzde dünyada gerçekleşen bütün felaketleri izlediğimiz gibi. Akagündüz’ün resimlerinde sanat tarihi göndermeleri dikkat çekicidir. Antik Yunan keramik resimlerinden 20.yy sanatına kadar sayısız örnekleri olan üç figürlü resimlerde, genellikle “üç” dinsel, tinsel, simgesel anlamlara gönderme yapmaktadır. Akagündüz’ün bu resminde denize dalmaya hazırlanan bu üç kişinin yaşam ve ölüm arasındaki sınırda durduğunu, dönüşü belli olmayan bir yolculuğa çıktıklarını varsayarsak, bu üç figürlü örneklerden Vincent van Gogh’un, Yeldeğirmenli Bir Kanal Yanında Üç Figür (1883), Picasso’nun mavi döneminden Trajedi’sinde (1903) yansıtılan felaket ve talihsizlik duygusunu anımsamak gerekir. Akagündüz, her zaman resmin geleneksel teknikleri, biçimleri ve içeriklerini kullanarak, günümüzdeki gerçekleri irdeliyor.
(Beral Madra, Eylül 2012)